29 Nisan 2013 Pazartesi

Herşeyini Vermek - Giving


With My Love
*


Hayatta sadece üç seçeneğin var:
Vazgeçmek, pes etmek veya sahip olduğun herşeyi bu uğurda vermek..

Sevgilerimle



23 Nisan 2013 Salı

23 Nisan Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun - Happy Children's Day 23 April

Beni ağlamayan bilgelikten, gülmeyen felsefeden ve çocukların önünde eğilmeyen büyüklükten uzak tut.
Khalil Gibran
*
Keep me away from the wisdom which does not cry, the philosophy which does not laugh and the greatness which does not bow before children.

Khalil Gibran


Read more at http://www.brainyquote.com/quotes/quotes/k/khalilgibr140862.html#1Bjgv9ud1BZiH6ad.99
With my Love

Samsonite Kite Surf in Capo Verde

Sevgilerimle
*
With My Love

19 Nisan 2013 Cuma

Hayata Aşık Olmak - Being in Love with Life



Eğer esas olmayanı esas olanın önüne koyarsan mutsuz olursun, güçlük çekersin; Büyük hayalkırıklıkları yaşar, endişe ve ızdırap  içinde olursun. Hepiniz bunu yapıyorsunuz, çünkü sizin için hayat ve hayatın özgürlüğü önemli değil. Eğer hayatla aşk içinde olursan, her türlü deneyimin üstesinden gelebilmek için, hayatında oluşturduğun zincirleri kırmak için hayatına hüzün, şüphe, her türlü deneyimi çekersin.
Gerçeği bulmak için, imaja tapınmayı bırakıp hayata aşık olmalısın. O zaman ölümsüzleşirsin. Hayata aşık olan kişinin ve o hayatı komşussunun gözünde gören birinin ölüm korkusu kalmaz.
Hayata aşık ol, ve hayata sadık kal, kişilere değil. Çünkü kişiliklere tapınmak seni gerçeğe götürmez.
Gerçek herhangi bir bireye ait değildir. Gerçek herhangi bir dine de ait değildir. Gerçek tapınakların karanlık kutsal alanlarında, ya da organize toplulukların  iyi ışıklandırılmış salonlarında bulunmaz. Kitaplarda veya seremonilerde de bulunamadığı gibi..Ben size Gerçeğin anlayışını getirebilirim, ama siz onun yerine yüzlerce kez duyduğunuzu tekrar duymayı tercih edersiniz. Hayatı keşfetmek, herşeyi parçalamaya hazır olmak yerine ; sizi uyutmamı, komforla sarmalamamı tercih edersiniz.
Eğer Dünyadaki tüm güzelliklerin, dans eden gölgelerin nedenini keşfedecek olursanız, hayatın dışa vurumları olan ilüzyonlara takılıp kalmak yerine, Gerçeğin arayışına girersiniz. Ki bu hayatın kendisidir, hayata aşık olmaktır.

Jiddu Krishnamurti
Sevgilerimle
*

You will be unhappy; you will struggle; you will have to go through disappointments, anxieties, great agonies, if you place the unessential before the essential. That is what you are all doing, because to you life and the freedom of life is not important. When you are in love with life you will invite sorrow, doubt, every experience, in order that you may conquer every experience, that you may break the bandages which you have placed on life.
To find the Truth, you must give up the worship of the image and fall in love with life. Then you will become immortal. The fear of death disappears in him who is in love with life and who sees that life in the eyes of his neighbor. Be in love with life, and loyal to life and not to persons, because the worship of personalities does not lead you to Truth. Truth does not belong to any individual, Truth does not belong to any religion, Truth cannot be found in the dark sanctuary of temples, nor in the well-lit halls of organized societies, neither can it be found in books, nor in ceremonies. I would bring you to the understanding of Truth, but you would much rather have me repeat what you have heard a hundred times. You would much rather that I put you to sleep, lull you in comfort, than awaken in you the desire to shatter all things, to discover life.
If you would discover the cause for all the beauty of the world, for all the dancing shadows, do not be caught up in the illusion of the expressions of life, but rather seek for that Truth which is life itself by being in love with life.
Jiddu Krishnamurti
With My Love

18 Nisan 2013 Perşembe

Şemsi Tebrizi


Ne yöne gidersen git, doğu, batı, kuzey ya da güney çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır. Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir..
Şemsi Tebrizi
*
Whatever direction you choose, East, West, North or South think of every journey as a journey into yourself! One who travels inside, will at the end go around the World. The midwife knows there is no birth without labor pain, no path can be given to the baby from the womb. 
You need to be ready for pain and difficulties in order to a new and totally fresh  you to be blossomed..
Şemsi Tebrizi

17 Nisan 2013 Çarşamba

Özel Bir Akşam - A Very Special Evening


Dun çok özel insanlarla çok özel bir doğumgünü kutladık. Akşam birlikte olduğum herkese teker teker baktım. Her biriyle ayrı bir yolculuk yaptım..Her biriyle ayrı büyüdüm, yeni bir şey öğrendim..Tüm bu yolculuklarla sevgide büyüyerek, kalbim açık olarak kaldım..Bu ne büyük bir mucize onu gördüm..
Kalben bağlı olduğun ve yaşanan iniş ve çıkışlarla daha fazla açıldığın bir aile..
Sonsuz teşekkürlerimle önce kendime bunu başardığım için, sonra tüm herkese tuttukları elimi hiç bırakmadıkları için..
Candancığım doğum gününü en içten dileklerimle kutlarım..
Sevgilerimle
*
We celebrated a very special birthday yesterday..I looked at each and everyone I have been sharing the evening with. We had different journeys one by one with all of them. I grew with every one, I learned something new..In all this journeys I maintained my open heart and grew in love. I saw what a huge miracle this is..A family you are connected with from your heart and a deeper bonding by going through challenges..
I feel immense gratitude, first of all to myself that I succeeded in this and then to everyone that is holding my hand and not letting go..
Dear Candan my very sincere happy birthday wishes to you..
With My Love

11 Nisan 2013 Perşembe

7. Çakra - 7th Chakra



7. ÇAKRA
(Tepe çakrası)

Zihnimiz ve bedenimizle direkt bağlantılı olan çakralar, varlığımızın fiziksel, duygusal, mental ve spiritüel yönleriyle ilişkilidir.

Taç çakrası da denilen bu çarka beynin işleyişinin yanında sinir sistemi, iskelet sistemi ve dolaşım sistemi de dahil olmak üzere bedenin tüm sistemini yönettiği söylenir.

RENK: Mor (soyluluk rengi), eflatun, menekşe

YETENEK: Sınırlandırılmamış olmak

ELEMENT: Yok

GÖLGE DUYULAR: Acı, ıstırap, keder

Aurik düzeylerde şuurun ifade edilişi: Ketherik düzey

Şuur ifadesi: Yüksek kavramlar

Affirmasyon: Biliyorum, benim.

ÇAKRA ALGILAMASI: Bütün kavramı bilmek

BİLGİNİN YAPISI: Tüm duyuların ötesine geçen bütün kavramı almak

MEDİTASYON PRATİĞİ: Sakinim ve Tanrı’nın benimle olduğunu biliyorum.

YERİ: Başın tepe noktası, bebeklerde bıngıldak dediğimiz nokta

EPİFİZ BEZİ ile bağlantılıdır

ASTROLOJİK BURÇLAR VE GEZEGENLER:

Yengeç/Satürn: İç görüş, öz üzerinde yoğunlaşabilme, maddenin ilahi ışıkla girişimi

Balık/Neptün: Sınırların yıkılması, kendini adama, her yerde olanla birlik.

Bilim bu bezin, sağlıklı bir uyku uyumak için anahtar unsur olan melatonini salgıladığını keşfetti. . Melatoninin son derece güçlü bir antioksidan olduğunu ve beynimizin yaşlanmasının başta gelen nedeni yağ asitlerinin yarattığı tahribatın önlenmesinde yardımcı olduğunu belirtmektedir.

Tüm çakra enerjilerinin kaynağı ve başlama noktasıdır. Kişisel enerji alanımız evrenle bir olur.

Çakralar pek çok insanda kapalı kalmakta ya da minimal düzeyde işlev görmektedir. Şuurlu olarak geliştirilirlerse açılmaya başlarlar ve böylece daha yüksek şuurluluk seviyelerine ulaşmamızı sağlarlar.

7. çakra “sahasrara” diye de adlandırılır. İnsandaki sınırlandırılmamış olma yeteneğini denetler. Fiziksel bedenimizin ruhsal merkezidir. Bütünsel bir kavram biçiminde bilgi almamızı sağlar. Bu bilgi insanın sınırlı duyularının ve iletişim sisteminin ötesinde bir şeydir.

7. çakra kapalı ise, ruhsallığı ile deneyimsel bir ilişki kuramaz. Kişi o “kozmik his” ten uzaktır ve insanlar ruhsal deneyimlerinden bahsederken ne anlattıklarını anlayamazlar. 7. çakra açıksa, kişi bireysel ve kişisel formda ruhsallığını tanıyor demektir, kelimelerle basitçe açıklanamaz. Kısaca var olma hali, dünyasal gerçeklikten sonsuzluğa doğru bir aşkınlık halidir, denilebilir. (fiziksel dünyanın ötesindedir)

7. çakra açıldığında diğer altı çakra da kalan tüm tıkanıklıklar çözülür ve enerjileri mümkün olan en yüksek frekanslarda titreşmeye başlar. Her çakra, kendi düzeyinde, ilahi oluşun bir aynasıdır ve kendini mümkün olan en yüksek potansiyelle ifade eder.

Yogi dilinde elektromanyetik alan denilen alanı içerir. Bu bizim fiziksel bedenimizi çevreleyen auramızdır. Batı bilimi bu alanın varlığını fiziksel gerçek olarak kanıtlamıştır aydı. İnsanın aydınlanma ve ışıma yeteneği bu çakradadır.

Her tür egzersiz, beyne giden kan akışını artırır fakat, Kundalini Yoga ‘da inanılmaz derecede harika olan, bu egzersizlerin özellikle endokrin sistemindeki tüm salgı bezlerini uyarmak için tasarlanmış olmasıdır. Yoga biliminde, salgı bezleri hep “sağlığın koruyucuları” olarak adlandırılırlar. Verdiğimiz mücadeleler, gelişme fırsatlarımızdır.

Aldığımız her soluğun değerini bilmek için, bir gün kesinlikle son nefesimizi alacağımı gerçeğini bilmeliyiz. Sonsuz Zekanın frekansını yakaladığımız daha yüce güce ulaşmak için teslim olmak gerekir. Bu çağrıyı ancak bu şekilde duyarız.

Bedenimiz sınırlıdır, ruhumuz ise sınırsızdır.

Çakra sistemini, hiçbir katın diğerlerinden daha önemli olmadığı bir binanın katları arasında hareket eden bir asansör olarak düşünebilirsiniz.

SINIRLANDIRILMAMIŞLIK İÇİNDE MEDİTASYON

Asıl önemli olan daha büyük resim ile bağlantıda olmamızın basit bir yolu da bize beden ile ruh arasındaki bu ilişkiyi hatırlatan hareketleri kullanmaktır.

Ellerinizi başınızın üzerine kaldırın ve avuç içlerinizi birbirine yapıştırın. Daha fazla destek almak için baş parmaklarınızı çaprazlayın.
Gözlerinizi kapayarak, burnunuzdan derin ve uzun nefesler alıp verin.
Gözlerinizi yukarıya doğru çevirin, üçüncü gözünüze değil, daha da yukarıya, sanki başınızın tam tepe noktasına bakıyormuş gibi yukarıya doğru çevirin.
Üç- yedi dakika kadar buna devam edin.

http://www.chakras.gen.tr/reiki_cakra.php

Sevgilerimle

*



chakra colors:
the rainbow inside your body

Finally we arrive at the seventh, or the crown chakra, which is located just a few inches above the head. This is the ‘halo’ that we often see above the head in pictures of Jesus and the saints. The good news is we all have a halo, we just can’t see it because we don’t use our third eye enough! This is the chakra that connects us with the divine, our higher selves, All That Is. Its colour is violet or deep purple, mixed with other colours that don’t exist on our colour spectrum. The relationship at this level is with God, and with spirit.

The crown chakra completes all the others; survival, appetite, power, letting love in, delivery, insight. They are all connected to spirit, and who we are at our core being. It also comes full circle, and can be seen as a ‘higher’ aspiration of the first. Questions such as purpose, drive, survival arise again. Only now, at the crown chakra, these issues are looked at through new eyes. At this level it’s clear there is no need to worry about anything, because, somehow everything’s taken care of.

The fear of death, and even the struggle to preserve life is insane when we know life comes from a source that never ends. There was really no survival need in the first place. Equally insane is any attempt to feed an appetite that is unreal, fill a void that is not there, or search for power that is illusory.

But this awakening comes about not by denying those things; death, the appetites, power, the self – that would be running away – but by accepting them and integrating them into the greater self. When the crown chakra fully opens then awakening occurs. Truly now can we say with the Buddha, ‘I am awake’.

It is at the crown chakra that chi, or ki, or prana, as it’s variously known enters the body. These help give us balance. When we’re out of balance we’re like someone living in the clouds or ‘on another planet’.

As a Reiki master I am very familiar with working with energy at this chakra. Also the Oneness blessing, a beautiful practice from India known as Deeksha, is given through the crown chakra.


Ailments

Common ailments of the crown chakra include migraine and earache. Many healers tell me they experience sudden headaches after giving a healing or doing energy work, which disappear just as mysteriously as they came.


Fear factor

Deeper fear is often experienced as confusion, or depression, even the inability to think or see clearly. If we bring too much root chakra stuff to this level, its preternatural fear can turn into existential angst. In confusion it is easy to slip into arrogance and an inflated sense of our own greatness. There are many pitfalls at the crown chakra.

In truth, one chakra isn’t really ‘higher’ than another.

Are you beginning to see how they are all connected? Knowing about the chakras can help us understand why things work as they do, as well as revealing the interconnectivity of things. For example, when I developed sciatica I knew a part of me was trying to hold me back from the course that was right to take. All lower back is first chakra stuff. Then when I got really down to examining the issue I discovered I was still holding a lot of old emotional trauma in my body. This of course is second chakra stuff. So you see how complex it is. However, don’t try to figure it out with the intellect, when you work with energy things usually have a way of healing themselves.


Enquiry:

Do you find yourself getting overwhelmed by ‘trivial’ things, especially when they pile up?
Do you suffer from migraine?
Have you ever tried meditation?

http://www.the-unscripted-self.com/crownchakra.html

With My Love



9 Nisan 2013 Salı

Yol Yoktur - There Are No Paths



"Seyyah, yol yoktur. Yollar yürüdükçe oluşur."
                                                              Avustralya Aborjin Deyişi

Sevgilerimle
*

"Traveler, there are no paths. Paths are made by walking."
                                                               Australian Aboriginal saying

With My Love

8 Nisan 2013 Pazartesi

Tutulmalar Yeniden - Eclipses Again



Tutulma zamanı..Astroloji ile ilgilenenler için ilginç bir döneme adım atıyoruz.. 25 Nisan'da boğa burcunda ay tutulması, 9 Mayıs'ta yine boğa burcunda güneş tutulması, 25 Mayıs'ta ise yay burcunda ay tutulması var.. Bir ay içinde 3 tutulma, roller coaster'a biniyoruz.Kemerleri kontrol edin derim..
Sevgilerimle
*
Eclipse time..For the One's that are interested in astrology we are stepping into an interesting time..There is a lunar eclipse in the sign Taurus on 25th of April, a solar eclipse in the sign Taurus again on 9th of May..Again on the 25th of May there is a lunar eclipse in the sign of sagittarius..3 Eclipses in one month, we will be riding in a roller coaster..Check your belts..
With My Love

4 Nisan 2013 Perşembe

Etrafında Kim Var Farkında Mısın? - Are You Aware Who is Around?



Farkında yaşamak için gayret içindeyim. Ama ne kadar farkında olduğumu düşünsem de kaçıyor birşeyler..Özellikle her gün yaptığım otomatik davranışlarda daha zor geliyor. Yani her gün kahvaltıdan sonra bardağı lavaboya taşıyorsam mesela, bir bakıyorum bardak oraya varmış ve ben bunu ne zaman yaptığımın farkında değilim. O zaman ürküyorum. Bu bedeni bir odadan diğerine götürdüm, elimde bir bardakla ve o bardağı lavaboya koydum. Ama ben farkında değilim..
Hayatımın ne kadarının farkındayım acaba? Ne kadarını otomatik sürücü yönetiyor? Otomatik sürücü devrede olduğunda ben gerçekten yaşıyor muyum? Hareketlerimden sorumlu muyum? O ben miyim? Ben neyim?
Bir takım şeyleri artık görmüyorum demek, tekrar sıklaşınca.. O halde insan birlikte olduğu, evlendiği kişiyi mi en çok görmüyor? Onun farkında değil.?.En son farkında olduğu haliyle fikirler yürütüp bir kutuya koyuyoruz onu..O yaşayan bir canlı, otomatik davranışlarla geçen nice gün sonra, iki kişi de değişmiş başka yerlere yol almış oluyor.. Yaptığı hataları veya romantik davranışları hafızada tutmak ne kadar doğru..Artık o kişi yok ki, ayrıca artık o zaman ki sen de yoksun..Sıkıldım diyorsun, belki de seni sıkan görememek, geçmişte saplanıp kalmak..Kim bilir?.. Bugün en yakınındakileri ilk defa görüyormuş gibi fark etmeye ne dersin?...

Sevgilerimle

*
I am putting effort in living with awareness..But, how much I would think that I am aware, I am missing some things . Especially in my automatic behaviors I am repeating everyday it becomes more challenging. For example if I am carrying my cup after the breakfast to the washbasin, at once I see the cup in the basin and I am not aware when I did this..
How much of my life I am aware? How much is leaded by the automatic pilot? If the automatic pilot is in charge am I really alive? Am I responsible for my actions? Is that me? What is me?
If the repetition is frequent I do not see things anymore. Does this mean that we don't see the one we marry with, we are together with anymore? And is not aware of the person anymore? We put th eprson in a box , in the way we last were aware of the person..But this is a living being, after days of mutual automatic behaviors, both are changed and started to follow different paths. How right is it to remember the mistakes they make, or the romantic moments you shared together..That person doesn't exist anymore..And the you there, also doesn't exist anymore..You say I am bored..Maybe what bores you is not being able to see, being stuck in the past..Who knows? ..What about seeing the close people around you first time?..

With My Love

3 Nisan 2013 Çarşamba

Krishnamurti Sevgi- Love



Kendini güvende hissetme isteği ilişkilerde kaçınılmaz olarak kedere ve korkuya sebep olur. Bu güvence arayışı güvensizliğe davetiye çıkarır. Bugüne kadar herhangi bir ilişkinizde güveni bulabildiniz mi? Bulabildiniz mi? Çoğumuz sevmenin ve sevilmenin verdiği güvenceyi isteriz ama her birimiz kendi güvenliğinin, kendi hayat yolunun peşindeyken sevgi diye bir şey söz konusu olabilir mi? Sevilmiyoruz çünkü sevmeyi bilmiyoruz.

Sevgi kutsal ve bayağı, insanı ve ilahi diye ayrılabilir mi, yoksa yalnızca sevgi mi vardır? Sevgi çok’a değil, bire mi dairdir? “Seni seviyorum,” dersem, bu başkalarını sevmeyi dışlar mı? Sevgi kişisel midir, kişisel olmayan bir şey midir? Ahlaki midir, ahlaksız mıdır? Aileyle mi ilgilidir, ailenin dışında bir şey midir? Bütün insanlığı severseniz belli bir kişiyi sevebilir misiniz? Sevgi bir his midir? Sevgi bir duygu mudur? Sevgi zevk ve arzu mudur? Bütün bu sorular, sevgi hakkında, sevginin ne olup ne olmaması gerektiği konusunda fikirlerimiz, içinde yaşadığımız kültürün geliştirdiği bir kalıp veya düsturumuz olduğuna işaret ediyor, değil mi?

O zaman sevginin ne olduğu sorusunu irdelemek için önce onu yüzlerce yıllık kabuğundan çıkarmalı ve ne olup ne olmaması gerektiğine dair bütün idealleri ve ideolojileri bir kenara bırakmalıyız. Bir şeyi “olması gereken” ve “olan” diye ikiye bölmek hayatla başa çıkmanın en yanıltıcı yoludur.

Sevgi dediğimiz bu alevin ne olduğunu nasıl öğreneceğim peki, onu başkasına nasıl ifade edeceğimi değil, sevginin kendi başına ne ifade ettiğini? Öncelikle kilisenin, toplumun, anne babamın ve arkadaşlarımın, bütün insanların ve kitapların onun hakkında söylediklerini reddedeceğim çünkü ne olduğunu tek başıma öğrenmek istiyorum. Burada söz konusu olan bütün insanlığı ilgilendiren çok büyük bir problem... Sevgi şimdiye dek binlerce şekilde tanımlanmış, ben de o anda neyi sevdiğime ya da neden keyif aldığıma göre belirlenen şu ya da bu kalıba takılıp kalmış bulunuyorum. Öyleyse onu anlayabilmek için ilk önce kendimi eğilimlerimden ve önyargılarımdan kurtarmam gerekmez mi? Kafam karışık, kendi arzularım beni hırpalıyor, ben de kendi kendime şöyle diyorum: “Önce kendi kafandaki karışıklığı çöz. Belki sevginin ne olduğunu, ne olmadığından yola çıkarak bulabilirsin.”

Hükümet, “Git ve ülkene duyduğun sevgi adına adam öldür,” der. Bu sevgi midir? Din, “Tanrıya duyduğun sevgi adına seksten vazgeç,” der. Bu sevgi midir? Sevgi arzu mudur? Hayır demeyin. Çoğumuz için öyle - arzu ve zevkten; duyular yoluyla, cinsel anlamda bağlanma ve tatmin olma yoluyla alınan zevkten ibaret. Sekse karşı değilim ama seksin neleri içerdiğini görmelisiniz. Seksin size bir anlığına verdiği şey, kendini tamamen bırakma hissidir, sonra telaşınıza geri dönersiniz, bu yüzden de hiçbir endişenin, hiçbir sorunun, hiçbir benliğin olmadığı o halin bir daha bir daha tekrarlanmasını istersiniz. Karınızı sevdiğinizi söylersiniz. O sevgi cinsel zevkle, evde çocuklarınıza bakacak, yemek pişirecek birisinin olmasının verdiği zevkle alakalıdır. Ona ihtiyaç duyarsınız; size bedenini, duygularını, desteğini vermiştir, belli bir güven ve iyi olma hissi de vermişti. Sonra size sırtını döner, sıkılır veya başka birisiyle gider ve duygularınızın bütün dengesi bozulur; bu hoşlanmadığınız rahatsızlığın adı ise kıskançlıktır. İçinde acı, endişe, nefret ve şiddet vardır. Dolayısıyla aslında söylediğiniz şudur: “Bana ait olduğun sürece seni seviyorum ama olmadığın an senden nefret etmeye başlıyorum.
İsteklerimi -cinsel olsun, başka türlü olsun- tatmin edeceğine güvenebildiğim sürece seni seviyorum ama istediğimi vermemeye başladığın an senden hoşlanmıyorum.” Yani aranızda düşmanlık ve ayrılık vardır, kendinizi karşınızdakinden ayrı hissettiğiniz sürece ortada sevgi diye bir şey yoktur. Ama bütün bu çelişen halleri, içinizdeki bu bitmek bilmez kavgaları yaratmadan karınızla birlikte yaşayabilirseniz, o zaman belki -belki- sevginin ne olduğunu bilebilirsiniz. O zaman ikiniz de tamamen özgür olursunuz ama bütün zevkleriniz için ona ihtiyaç duyarsanız onun kölesi olursunuz. Demek ki insan sevdiği zaman özgür olmalıdır; yalnız karşısındakinden değil kendisinden de kurtulmalıdır.

Bir insanı gerçekten sevmek ne demektir bilmiyor musunuz; nefret, kıskançlık, öfke hissetmeden, ne yaptığına veya ne düşündüğüne karışmak istemeden, kınamadan, kıyaslamadan sevmek ne demek bilmiyor musunuz? Sevginin olduğu yerde kıyaslama olur mu? Birisini bütün kalbinizle, bütün zihninizle, bütün vücudunuzla, bütün varlığınızla sevdiğiniz zaman karşılaştırma söz konusu olur mu? Kendinizi o sevgiye tamamen teslim ettiğinizde başkaları yoktur artık.

Sevginin sorumluluğu ve vazifesi var mıdır, ayrıca bu kelimeleri kullanır mı? Bir şeyi görev gereği yaptığınızda bunda sevgiye yer var mıdır? Görev sevgi içermez. Görevin insanı esir alan yapısı insanı mahvetmektedir. Bir şeyi göreviniz olduğu için yapma gereği hissediyorsanız yaptığınız şeyi sevmiyorsunuz demektir. Sevginin olduğu yerde görev ve sorumluluk yoktur.

Çoğu ebeveyn ne yazık ki çocuklarından sorumlu olduklarını düşünür ve sorumluluk anlayışları, çocuklarına neyi yapmaları neyi yapmamaları, büyüyünce ne olmaları ne olmamalarını söyleme şeklinde kendini gösterir. Anne babalar çocuklarının toplumda güçlü bir yere sahip olmalarını isterler. Sorumluluk dedikleri şey, o taptıkları saygınlığın bir parçasıdır ve bana kalırsa saygınlığın olduğu yerde düzen yoktur; bütün dertleri mükemmel bir burjuva olmaktır. Çocuklarını topluma uyum sağlamaya hazırlarken savaşı, çatışmayı ve vahşeti devam ettirmiş olurlar. Sizce bu ilgi ve sevgi midir?
Gerçekten ilgi göstermek bir ağaca veya bitkiye gösterdiğiniz gibi ilgi göstermektir, ona su vererek, ihtiyaçlarını ve en iyi hangi toprakta yetiştiğini inceleyerek, ona şefkat ve özenle bakarak. Çocuklarınızı topluma uyum sağlamaya hazırlarken onları aslında ölmeye hazırlıyorsunuz. Çocuklarınızı sevseydiniz savaş olmazdı.

Sevdiğiniz birini kaybedince ağlarsınız - gözyaşlarınız kendiniz için mi yoksa ölen kişi için midir? Kendiniz için mi bir başkası için mi ağlarsınız o anda? Bir başkası için ağladınız mı hiç? Savaş meydanında ölen oğlunuz için ağladınız mı hiç? Ağladınız ama o gözyaşları kendine acımadan dolayı mıdır yoksa bir insan öldüğü için midir? Kendinize acıdığınız için ağlıyorsanız gözyaşlarınız bir manası yoktur çünkü kendinizi düşünüyorsunuzdur. Eğer büyük bir sevgi yatırımı yaptığınız birisinden mahrum kaldığınız için ağlıyorsanız, o hissetmiş olduğunuz şey sevgi değildir. Ölen kardeşinize ağlıyorsanız onun için ağlayın. Kendiniz için ağlamak çok kolay çünkü o artık yoktur. Görünüşte bir şeyler yüreğinize dokunduğu için ağlıyorsunuzdur ama yüreğinize dokunan onun acısı değil, sadece kendine acıma duygusudur, kendine acımak da insanı acımasız, içe kapanık, hissiz ve aptal yapar.

Kendinize ağlamanız sevgi midir -yalnız olduğunuz, mahrum kaldığınız, artık güçlü olmadığınız için ağlamak- kaderinizden, çevrenizden şikâyet etmek- ağlayan da hep sizseniz? Bunu anlarsanız ki bu konuya bir ağaca, bir sütuna veya bir ele dokunur gibi doğrudan temas etmek demektir, kederin kendi yarattığımız bir şey olduğunu, düşünce tarafından yaratıldığını, zamanın ürünü olduğunu görürsünüz. Üç yıl önce ağabeyim vardı, şimdi o yok, şimdi yalnızım, içim acıyor, ne teselli ne arkadaşlık için yüzümü dönebileceğim kimse var ve bu gözümü yaşartıyor.

Dikkatle izlerseniz bütün bunların içinizde olup bittiğini görebilirsiniz. Bunu tam anlamıyla, bütünüyle tek bakışta görebilirsiniz, analiz yapmaya zaman harcayarak değil. Bir anda “ben” denen bu sıradan küçük şeyin bütün yapısını ve doğasını görebilirsiniz: Gözyaşlarım, ulusum, inancım, dinim… Bütün bu çirkinlik içinizdedir. Bunu aklınızla değil, kalbinizle gördüğünüz zaman, tüm içtenliğinizle gördüğünüz zaman kedere son verecek anahtar elinizdedir.
Keder ile sevgi bir arada olamaz ama Hıristiyan dünyasında acı çekmek idealleştirilip bir çarmıha gerilmiş bulunuyor ve ona tapılıyor. Bununla acı çekmekten bir tek o kapıdan geçilerek kaçılabileceği ima edilmekte, insanı sömüren dindar bir toplumun bütün yapısı da bundan ibaret zaten.

O yüzden, sevginin ne olduğunu sorduğunuzda, cevabı göremeyecek kadar çok korkuyor olabilirsiniz. Bu, hayatınızın tamamen altüst olmasına neden olabilir, ailenizi parçalayabilir; karınızı veya kocanızı veya çocuklarınızı sevmediğinizi -seviyor musunuz gerçekten?- fark edebilirsiniz; kurduğunuz evi yıkmanız gerekebilir; tapınağa bir daha hiç dönmeyebilirsiniz. Ama hâlâ öğrenmek istiyorsanız, korkunun sevgi olmadığını, bağımlılığın, kıskançlığın ve hükmetmenin sevgi olmadığını, sorumluluğun ve görev duygusunun sevgi olmadığını, kendine acımanın, sevilmemenin acısının sevgi olmadığını, alçakgönüllülük nasıl kibrin zıddı değilse sevginin de nefretin zıddı olmadığını göreceksinizdir. Demek ki bütün bunları zorla değil, yağmurun günlerin tozunu bir yapraktan sıyırıp atışı gibi içinizi yıkayıp onu atarak ortadan kaldırırsanız, belki o zaman insanın hep açlık duyduğu bu çiçeğe rastlarsınız.
İçinizde sevgi yoksa -sadece birkaç damlalık değil, bolluk derecesinde- içiniz onunla dolup taşmıyorsa dünya felakete sürüklenecektir. İnsanlığın bir bütün olması gerektiğini ve sevginin tek çıkar yol olduğunu zekânız biliyor ama size sevmeyi kim öğretecek? Herhangi bir otorite, yöntem veya sistem size nasıl sevmeniz gerektiğini söyleyebilir mi? Eğer bunu size birileri söylüyorsa, o sevgi değildir. “Sevgiyi tatbik edeceğim. Günlerce oturup onu düşüneceğim. Şefkatli ve nazik olmayı tatbik edip kendimi başkalarını düşünmeye zorlayacağım,” diyebilir misiniz? Kendinizi, sevmek için disipline edebileceğinizi, sevmek için iradenizi kullanabileceğinizi mi söylüyorsunuz yani? Sevmek için disipline ve iradeye başvurursanız, sevgi elinizden uçup gider. Bir sevme yöntemi veya sistemi uygulayarak çok akıllı ya da şefkatli bir insan olabilir veya şiddetten kaçınma haline erişebilirsiniz ama bunun sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Bu paramparça çorak dünyada sevgi yok çünkü en önemli rolü zevk ve arzu oynuyor, oysa sevgi olmadan günlük hayatınızın da bir anlamı yoktur. Sevgi de güzellik olmadan olmaz. Güzellik gördüğünüz bir şey değildir; güzel bir ağaç, güzel bir tablo, güzel bir bina ya da güzel bir kadın değildir. Ancak kalbiniz ve zihniniz sevginin ne olduğunu bildiği zaman güzellik vardır. Sevgi ve bu güzellik anlayışı olmadan erdem olmaz ve ne yaparsanız yapın, ister toplumu ıslah edin, ister yoksulları doyurun, sadece daha fazla huzursuzluk yaratmış olacağınızı çok iyi bilirsiniz, çünkü sevgi yoksa kendi kalbinizde ve zihninizde de yalnızca çirkinlik ve yoksulluk vardır. Ama sevgi ve güzellik varsa, ne yaparsanız doğrudur, ne yaparsanız ahenklidir. Sevmeyi bilirseniz istediğinizi yapabilirsiniz çünkü o diğer bütün sorunları çözer.

O zaman şu noktaya varıyoruz: Zihin disiplin, düşünce, zorlama, herhangi bir kitap, öğretmen veya lider olmadan güzel bir günbatımına rast gelir gibi sevgiye rast gelir mi?

Bence bir şey kesinlikle şart, o da amacı olmayan bir tutku - bir adanmanın veya bağlılığın sonucu olmayan, şehvetten ibaret olmayan bir tutku. Tutkunun ne olduğunu bilmeyen bir insan asla sevgiyi tadamaz çünkü sevgi ancak kendinden tamamen vazgeçme söz konusu olduğunda var olabilir.
Arayış içindeki bir zihin tutkulu bir zihin değildir ve sevgiyi aramadan bulmak onu bulmanın tek yoludur; onu herhangi çaba veya deneyimin sonucu olarak değil, bilmeden bulmak. Böyle bir sevginin, sizde fark edeceksiniz, zamanla alakası yoktur; böyle bir sevgi hem kişiseldir hem değildir, hem birdir hem çokluk. Güzel kokulu bir çiçek gibidir, kokusunu alabilirsiniz veya yanından geçip gidebilirsiniz çiçek hem herkes içindir hem de kokusunu iyice içine çekmeye ve ona sevinçle bakmaya zaman ayıran kişi içindir. İster çok yakında bahçenin içinde, ister çok uzakta olun, o çiçek için fark etmez, çünkü o, bahsettiğiniz güzel kokuyla dopdoludur ve onu herkesle paylaşmaktadır.

Sevgilerimle

*

Question: What do you mean by love ?
Jiddu Krishnamurti : We are going to discover by understanding what love is not, because, as love is the unknown, we must come to it by discarding the known. The unknown cannot be discovered by a mind that is full of the known. What we are going to do is to find out the values of the known, look at the known, and when that is looked at purely, without condemnation, the mind becomes free from the known; then we shall know what love is. So, we must approach love negatively, not positively.

What is love with most of us? When we say we love somebody, what do we mean? We mean we possess that person. From that possession arises jealousy, because if I lose him or her what happens? I feel empty, lost; therefore I legalize possession; I hold him or her. From holding, possessing that person, there is jealousy, there is fear and all the innumerable conflicts that arise from possession. Surely such possession is not love, is it?

Obviously love is not sentiment. To be sentimental, to be emotional, is not love, because sentimentality and emotion are mere sensations. A religious person who weeps about Jesus or Krishna, about his guru or somebody else, is merely sentimental, emotional. He is indulging in sensation, which is a process of thought, and thought is not love. Thought is the result of sensation, so the person who is sentimental, who is emotional, cannot possibly know love.

Again, aren't we emotional and sentimental? Sentimentality, emotionalism, is merely a form of self-expansion. To be full of emotion is obviously not love, because a sentimental person can be cruel when his sentiments are not responded to, when his feelings have no outlet. An emotional person can be stirred to hatred, to war, to butchery. A man who is sentimental, full of tears for his religion, surely has no love.

Is forgiveness love? What is implied in forgiveness? You insult me and I resent it, remember it; then, either through compulsion or through repentance, I say, "I forgive you". First I retain and then I reject. Which means what? I am still the central figure. I am still important, it is I who am forgiving somebody. As long as there is the attitude of forgiving it is I who am important, not the man who is supposed to have insulted me.

So when I accumulate resentment and then deny that resentment, which you call forgiveness, it is not love. A man who loves obviously has no enmity and to all these things he is indifferent. Sympathy, forgiveness, the relationship of possessiveness, jealousy and fear - all these things are not love. They are all of the mind, are they not? As long as the mind is the arbiter, there is no love, for the mind arbitrates only through possessiveness and its arbitration is merely possessiveness in different forms. The mind can only corrupt love, it cannot give birth to love, it cannot give beauty. You can write a poem about love, but that is not love.

Obviously there is no love when there is no real respect, when you don't respect another, whether he is your servant or your friend. Have you not noticed that you are not respectful, kindly, generous, to your servants, to people who are so-called `below' you? You have respect for those above, for your boss, for the millionaire, for the man with a large house and a title, for the man who can give you a better position, a better job, from whom you can get something. But you kick those below you, you have a special language for them.

Therefore where there is no respect, there is no love; where there is no mercy, no pity, no forgiveness, there is no love. And as most of us are in this state we have no love. We are neither respectful nor merciful nor generous. We are possessive, full of sentiment and emotion which can be turned either way: to kill, to butcher or to unify over some foolish, ignorant intention.

So how can there be love? You can know love only when all these things have stopped, come to an end, only when you don't possess, when you are not merely emotional with devotion to an object. Such devotion is a supplication, seeking something in a different form. A man who prays does not know love. Since you are possessive, since you seek an end, a result, through devotion, through prayer, which make you sentimental, emotional, naturally there is no love; obviously there is no love when there is no respect.

You may say that you have respect but your respect is for the superior, it is merely the respect that comes from wanting something, the respect of fear. If you really felt respect, you would be respectful to the lowest as well as to the so-called highest; since you haven't that, there is no love. How few of us are generous, forgiving, merciful! You are generous when it pays you, you are merciful when you can see something in return.

When these things disappear, when these things don't occupy your mind and when the things of the mind don't fill your heart, then there is love; and love alone can transform the present madness and insanity in the world - not systems, not theories, either of the left or of the right. You really love only when you do not possess, when you are not envious, not greedy, when you are respectful, when you have mercy and compassion, when you have consideration for your wife, your children, your neighbour, your unfortunate servants.

Love cannot be thought about, love cannot be cultivated, love cannot be practised. The practice of love, the practice of brotherhood, is still within the field of the mind, therefore it is not love. When all this has stopped, then love comes into being, then you will know what it is to love. Then love is not quantitative but qualitative. You do not say, "I love the whole world" but when you know how to love one, you know how to love the whole. Because we do not know how to love one, our love of humanity is fictitious. When you love, there is neither one nor many: there is only love. It is only when there is love that all our problems can be solved and then we shall know its bliss and its happiness.

Source: from Jiddu Krishnamurti Book "The First and last Freedom"