13 Ekim 2011 Perşembe

Hugh'un Hikayesi- The Story of Hugh


Bir zamanlar asil biri doğmuştu. Adı Hugh idi. Hugh'dan o diye bahsedeceğim, onun dişi mi erkek mi olduğunu kimse bilmiyordu aslında ve bu önemli de değildi. Daha önce yaşamış olan veya yaşayacak olan hiçkimseye benzemiyordu Hugh. Hugh değerliydi, tekrarlanamazdı, kıyas kabul edilemez biriydi, henüz işlenmemiş bir trilyon değerinde bir elmas gibiydi.

Hugh; hayatının ilk 15 ayında kendini , sadece ona bakanların gözlerinde gördüğü yansımalarla tanıdı. Hugh çok şanssızdı. Ona bakanlar, kör olmamalarına rağmen gözlük kullanıyorlardı. Her bir gözlüğün üstünde ayrı bir imaj vardı. Böylece Hugh'a bakan kişiler onu kendi gözlüklerinde bulunan imaja göre görüyorlardı. Hugh'a bakan kişiler fiziksel olarak mevcut olmalarına rağmen, aslında hiçbiri onu gerçekten görmedi. Hugh büyüdüğünde, ona bakan kişilerin onunla ilgili imajlarından oluşan bir mozaiğe dönüşmüştü. Bunlardan hiçbiri gerçek Hugh değildi. Hiçkimse Hugh'u gerçekten görmemişti. Bundan dolayı hiçkimse gerçekten kim olduğunu yansıtan bir ayna tutamıştı ona. Bunun sonucunda Hugh kendini diğer kişilerin onunla ilgili imajlarının bir mozaiği olduğunu düşünüyordu. o gerçekte kim olduğunu bilmiyordu.

Hugh, bazen gecenin ortasında, yalnızken büyük önemi olan birşeylerin eksik olduğunu biliyordu.Bunu içini kemiren bir boşluk duygusu-derin bir boşluk olarak deneyimliyordu.

Hugh bu boşluğu birçok şeyle doldurmaya çalışıyordu: güç, Dünyasal ün, para, malvarlığı, kimyasal maddelerle uçma, yemek, sex, heyecan, eğlence, ilişkiler, çocuklar, iş- ve hatta jimnastik yaparak..Ama ne yaparsa yapsın, içini kemiren boşluk hiçbir zaman yok olmadı. Gecenin ortasında, dikkatini çelen herşey ortadan yok olduğunda, sakin ve kısık bir sesin: 'Unutma; Ne olur beni unutma' dediğini duyuyordu. Ama ne yazık ki, Hugh unuttu ve hiçbir zaman kim olduğunu bilmeden öldü.

                                                                                                                  John Bradshaw
Sevgilerimle

*

Once upon a time a royal person was born. His name was Hugh. Although I'll refer to Hugh as 'he', no one actually knew whether Hugh was male or female and it didn't really matter. Hugh was unlike anyone who ever lived before or who would ever live again. Hugh was prescious, unrepeatable, incomparable; a trillion-dollar diamond in the rough.

For the first 15 months of life, Hugh only new himself from the reflections he saw in the eyes of his caretakers. Hugh was terribly unfortunate. His caretakers, although not blind, had glasses over their eyes. Each set of glasses already had an image on it, so that each caretaker only saw Hugh according to the image on this glasses. Thus, even though Hugh's caretakers were physically present, not one of them actually saw him. By the time Hugh was grown, he was a mosaic of other people's images of him, none of which was the real Hugh. No one had really seen Hugh, so no one ever mirrored back to him what he really looked like. Consequently, Hugh thought he was this mosaic of other people's images. He really did not know who he was.

Sometimes in the dark of the night when he was all alone, Hugh knew that something of profound importance was missing. He experienced this as a gnawing sense of emptiness- a deep void.

Hugh tried to fill the emptiness and void with many things: power, worldy fame, money, possesions, chemical highs, food, sex, excitement, entertainment, relationships, children, work-even exercise. But no matter what he did, the gnawing emptiness never went away. In the quiet of the night when all the distractions were gone, he haard a still, quiet voice that said: 'Don't forget; please don't forget me!' But alas! Hugh did forget and went to his death never knowing who he was.

                                                                                                               John Bradshaw

With My Love

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder